Category: Türkçe

Date:

İlk Java dersinde -içeriği ne kadar basit olursa olsun- doğrudan bir Sınıf yazıp, ondan bir nesne üretip örnek çözmek çok da akıllıca bir fikir değilmiş. İkinci derste bunun farkına varıp Cde kod yazar gibi, bir static main metodunun içerisine yazdım tüm kodları. Basit toplama örnekleri, dizide arama örnekleri yaptım. Bu sefer de sıkıldılar. Çok benzer geldi. Çok farklılık göremediler.

Üçüncü derste ise Nesne Yönelimli Programlama kavramına tekrar giriş yaptım. Bu sefer kafamda kurduğum birçok benzetmeyi de kullandığım için çok iyi anladılar. En azından öyle gördüm :). Dersten sonra da anlattıklarımı hazırladığım Google Docs belgesine ekledim. Hatta daha da güzelleştirerek, hikaye biçiminde anlatarak. Hikayemizin baş kahramanı Emre, yeni icat edilen bir Radyodan kendisine almakta, fazla kurcalayıp bozmakta, gerekli güvenlik önlemlerini (private vs.) almayan firma bu sebeple güvenlik açıklarını kapatıp yeni ürünü Emreye teslim etmekte. Umarım faydalı bir yazı olmuştur. Prosedürel C/C++ programlamayla uğraşmış olanlar için Javaya ve Object Oriented kavramına güzel bir başlangıç noktası olabilir.

Buradan aşağısı konuyla alakasız, ilginç olaylar dizisi:

Üçüncü dersimizden önce 45 dakika kadar (bitişiğinde okulun jenaratörleri olduğu için UPS odası olarak da anılan) asistan odasındaydım. O sırada Amerikalı olduğunu sandığım, benim yaşlarda birisi geldi ve dedi ki: "UPS, tüm ülkelere diğer firmalar kadar hızlı gönderiyor mu?". Afalladım. İlk başta acaba bir Türk geldi de dalga mı geçiyor diye düşündüm. "Bilmiyorum" dedim. "E, o zaman burada işin ne?" dedi, beni UPS kargo memuru sanarak. Dedim "burası benim odam değil, arkadaşımın. Hem burası kargo firması UPSin ofisi değil, jenaratör odası.". "Haaa, siz ona UPS mi diyorsunuuuuz?" dedi. Yuh diyecektim. UPS zaten İngilizce. Demek ki kargo firması UPS o kadar popüler ki UPS kelimesinin anlamını unutmuşlar.

Java dersinin ardından da akşam Veri Madenciliği ve Veri Ambarlama dersi vardı. Sınıfa girerken hoca "sizi bir yerden tanıyorum ben" dedi. Şaşırdım, ben hocayı tanımıyordum. Dedim "belki Işıktan tanıyorsunuzdur". "Evet, evet öyleydi" dedi. Tenefüsten sonra da buldu. 2008 sonbaharında Linux seminerlerini vermek için IT 101 derslerine girmiştim. O derslerden birisini de bu hocamız veriyormuş. Ben sunum yaparken izlemiş. Öyle deyince hatırladım. Hatta hatırlarken hatırlama mekanizmasıyla ilgili ilginç bir şey de hissettim. Burası birçok kişiye saçma veya sıradan gelebilir. Linux semineri demesiyle birlikte aklıma hemen seminerde gördüğüm yüz, ardından da hocanın ismi geldi: "haaa Songül Hanııım... E bu da Songül Hoca. E tabii ya...". Çok tuhaf gelecek belki ancak şunları hissettim: beyindeki sinir ağının farklı noktalarında bulunan ve ancak aynı içeriğe sahip iki bilginin ard arda düşünülmesi sırasında yapılan sıçrama ve bu iki bilginin eşleşmesi. Sıçramanın da sanki bir Graph, hatta daha ziyade Tree üzerinde gezerek yapılması. Yani bilginin eski ve kısa bir süre içerisinde edinilmiş olması sebebiyle küçük bir yer kaplaması, bu sebeple yapraklara kadar gittikten sonra tekrar köke geri dönüp oradan diğer dallara yönelerek diğer eş bilginin bulunması. Diğer en güncel ve çok yer kaplayan bilgiye ulaşırken ise bu Tree üzerinde gezinme olayının hiç vakit almaması. Tüm bunlar yapılırken ilk bilginin unutulmaması, bir ön bellekte saklanması. Beni anlayabilen var mııı? :) Neyse, boşverin. Bu aralar beynin çalışma mekanizmasıyla fazlaca düşünüyorum galiba :)

Öte yandan projemiz için geliştirdiğimiz RobinViz adlı yazılımın beta sürümünü yayınladık. Umarım sorunsuz bir kararlı sürüme ulaşırız en yakın zamanda.


Share: FacebookGoogle+Email


comments powered by Disqus