Category: Türkçe

Date:

Neden Malta?

Şimdiye kadar gittiğim yerler hep klişenin dışında olmuştur. Malta'nın da insanımızın çok aklına gelen bir yer olmaması, yeni bir ülke oluşu, meşhur Osmanlı kuşatması hakkında izler görmek isteği, İngilizce konuşuluyor oluşu gibi çeşitli sebeplerle Malta'yı tercih ettik. 19 Haziran gecesi ulaşıp 23 Haziran gecesi tatilimizi sonlandırdık.

Genel Gözlemler

Malta'ya ulaşır ulaşmaz havalimanının taştan mimarisi ve küçüklüğü dikkatimizi çekiyor. Dışarıya çıktığımızda direksiyonu sağda olan ve soldan giden araçlara alışmak zaman alıyor, hatta tatil boyunca pek alıştık diyemem. Karşıdan karşıya geçerken sola bakıp sağa bakmayı unutuyoruz sıkça. Sokaklarının temiz olduğunu söylemem, seyrek temizleniyor olması lazım. Bunda su kaynağı ve yağış kıtlığının etkisi olsa gerek. Malta'nın su kaynakları olmadığı için deniz suyu arıtma tesisi kurulmuş. Deniz suyu arıtılıp klorlanıyor ve şehir şebekesine veriliyor. Bu sebeple tadı biraz ekşimsi / metalik. Çeşmeden içmek güvenli dense de (ben içmezdim) yerel halk sürahi şeklindeki filtrelerden kullanıyor. Pet şişe su kullanmak ise geri dönüşüm sistemleri olmadığından çevreye zararlı bir alternatif. Malta'nın enerji kaynakları da sınırlı. Güneş enerjisine ek olarak tankerle LNG getirtip doğal gaz santralinde enerjiye çeviriyorlar. Marsaxlokk kasabasına komşu bir noktadaki santral ülke enerji ihtiyacının %50'sini karşılıyor.

4 adet Türk yazılım firması Malta'da kurulmuş. Vergiler düşük. Halk turistlerin gelmesinden memnun. Ana gelir kaynağı turizm. Sanayisi çok gelişkin gelmedi. Birçok şeyi eskiden buyunduruğu altında olduğu İngiltere'den temin ediyor. Halkın %50'si Maltalı, geri kalanı İngiliz, Avusturalyalı ve Yeni Zelandalı. Maltalılar (Maltızlar) Arapça-İtalyanca karışımı olan, latin halfabesi ile yazılan kendi dillerini konuşuyor. İki maltızı konuşurken duyduğunuzda arapça konuştuklarını düşünebilirsiniz. Ortak birçok kelime var (tespit ettiklerim: merhba, nisa). Fiziksel görünümleri de Arap gibi zaten. 2 yüzyıl Araplar burada hüküm sürmüş. Onun dışında İtalya'nın Sicilya adasıyla etkileşim olmuş. Maltızlar İngilizce konuşuyor ancak değişik bir aksanları var. Nüfusun geri kalan yarısı ise bildiğiniz İngiliz aksanıyla konuşuyor. Hayatlarını tatil beldesinde geçiren İngilizler... Bununla birlikte Malta Avrupa'nın en obez ülkelerinden birisi. İri yarı cüsselerinden yemeyi çok sevdikleri belli oluyor.

Malta'nın en ilginç özelliği birçok yerde mekanların saat 10-19 arası çalışması. 19'dan sonra her yer kepenk indiriyor. Sadece tek tük restoran ve kafeler kalıyor. Saat 23 itibariyle ise her yer kapanıyor. Turistler gelsin biraz daha para kazanalım dertleri yok anlayacağınız. Kaldığımız Valletta bölgesinde ise doğru düzgün market bile yoktu, çok sınırlıydı. Marketlerde ise dondurma vardı ancak çikolata mevcut değildi! Sliema, St John's gibi daha eğlence mekanı bölgelerde durum farklı olabilir. Haziran sonunda gündüz 28 derece, gölgede ferah, güneşte sıcak. Gece ise dışarısı hafif serin (23) ama kısa kollu gezilebilecek durumda. Sokakları gezip kafe / restoranlarda takılabilirsiniz.

Türkiye'den İzler

Türk ürünü olarak Türk kuruyemişleri ile Saka/Efeler su satıldığını, Otokar marka otobüslerin olduğunu, Arzum marka tost makinesi kullanıldığını, Beko bayilerinin varlığını gördük. Kebapçılarımız ise her yerde ve seviliyor.

Türk Yemekleri

Türk yemek mekanları her yerde olduğu gibi burada da çok yaygın. Bizim ilk gittiğimiz 3 yerde Türk çalışanlar mevcuttu (ve 9.30 gibi sabah kahvaltıları var) ancak son gittiğimiz yerde hep Pakistanlıların çalıştırıldığını duyduk.

  • Is-Suq Tal-Belt içindeki Konak Kebab - dönerleri Almanya'dan, etleri Malta Araplarından.
  • Gzira, Sliema'daki Posh Turkish Kebab - gluten katmadıkları köfte / dönerleri mevcut, dönerleri Malta'daki Araplardan (galiba).
  • Gzira, Sliema'daki Moo's Kebab
  • Valletta'daki Moo's Kebab - daha küçük bir mekan.

Ulaşım

Tepelik bir yer ve dar sokakları var. Çoğunlukla tek şerit. Otobüsler yaygın ancak hem bekleme süreleri uzun (20-30 dakika bekleyebilirsiniz), hem de yol sıkıntısı sebebiyle mesafeler uzun sürelerde alınıyor.

Gün gün notlar

Gün 1 - Valletta

İlk gün erkenden uyanıp 8'de gezmeye çıkıyoruz. Çünkü bu ülkede tüm mekanlar erkenden kapanıyor. Valletta'nın göbeğindeki Strait Street'de kaldığımız için dakikalar içerisinde cazibe merkezlerine ulaşıyoruz. Şehrin kapısından başlayarak şehrin kalesine kadar ilerleyebileceğiniz Triq ir-repubblika adlı cadde ana güzergahımız. Bir üst sokak olan Merchants street'te ise mağaza çeşitliliği var. Saat 9'dan erken olduğu için mekanları dışarıdan görerek Fort St. Elmo kalesine (National War Museum) doğru ilerliyoruz. Dar sokaklar sayesinde güneşin konumuna göre ara sokaklarda gölge bulmak mümkün. Şehrin tam ortası bir tepe olduğu için sahile ulaşmak için yokuş inmeniz gerekli. Sahilde ise her yer güneş. Pek bir tesis de yok.

Savaş müzesi henüz açılmadığı için Siege Bell War Memorial ve Lower Barrakka Gardens noktalarında manzara izliyor, fotoğraf çekiyoruz. Deniz ve öteesindeki Birgu şehri görünüyor. Ardından her gün 12.00 ve 16.00'da top atışlarının yapıldığı Upper Barrakka Gardens'ta manzara izliyoruz. Dönüş yolunda Is-Suq Tal-Belt adlı AVM tarzı yemek mekanına gidiyor, Konak Kebab'da öğle yemeği yiyoruz. Yılmaz bey bizimle çok ilgileniyor, sağolsun. Dönerleri Almanya'dan, etleri ise yerli Araplar'dan alıyorlarmış. Temiz, düzgün bir yer. Salataları çeşitli. Is-Suq Tal-Belt içerisinde birçok tarzdan fast-food mekan mevcut. Alt katında ise gıda ürünlerinin satıldığı bir market var. Görmenizi tavsiye ederim.

St. Elmo Kalesi ve Savaş Müzesi

Öğleden sonra ise sabah giremediğimiz kale ve savaş müzesini ziyaret ediyoruz. Bence Valletta'nın en önemli noktası burası. Malta'nın milattan önce 5000 yılından bu yana savaş tarihini anlatıyor. Şimdiye kadar adanın gördüğü en büyük kuşatma olduğu için Osmanlı'nın kaleyi kuşatmasına özellikle yer ayırmışlar. Komşu Gozo adasını ele geçiren Osmanlı, Fort St. Elmo kalesini de ele geçirmiş ancak adanın tamamını alamayınca hepsini bırakıp gitmiş. Sinematografi ve kronoloji görselleriyle güzel bir şekilde anlatmışlar. Anlatımlar biraz yanlı gibi geldi. "Türkler bize şöyle yaptı, böyle yaptı, unutmamalıyız" teması sezdim. Bu kuşatmalar esnasında Rodos'tan kaçan ve Malta şovalyeleri adıyla anılan Hospitalier Şovalyelerinin kuşatmadaki rolü anlatılıyor. Osmanlı'nın çekilmesinde rol sahibi olan Valletta adlı şovalyenin adı ise bu bölgeye verilmiş. Ardından kuşatma sonrası surların güçlendirilmesi, ülkenin büyümesi, Napolyon tarafından kuşatılıp İngilizler tarafından kurtarılmaları, bunun üzerine İngiliz mandası altına girmeyi tercih etmeleri, 2. dünya savaşı esnasında hastane olarak görev almaları ve büyük yıkıma uğramaları, savaşın ardından İngiltere'den 30 milyon sterlin alarak ülkeyi yeniden inşa etmeleri, 1964'te İngiltere'den bağımsızlıklarını ilan ederek tarafsız bir devlet olarak kendilerini konumlandırmaya çalışmaları, soğuk savaşı bitiren görüşmeye ev sahipliği yapmaları anlatılıyor. Bu savaşlardan kalma araçlar, uçaklar, silahlar, kıyafetler, ilk yardım takımları mevcut. Anzak dediğimiz grubun aslında "The Australian and New Zealand Army Corps (ANZAC)" olduğunu öğreniyorum. Çanakkale'de kullandıkları mermi örneği sergileniyor. 9 ayda 800.000 kayıp vermişler.

Valletta'ya dönüyor ve market arayışına giriyoruz. Market bulmak çok zor. Uptown Mini Market diye bir market buluyoruz ancak domuz etlerini elleriyle elleyip hiçbir şekilde hijyene dikkat etmediklerini görüp çıkıyoruz. Is-Suq Tal-Belt tek seçeneğimiz gibi.

Ardından Valletta - Sliema vapur iskelesine giderek Sliema'ya geçiyoruz. 5 dakikada geçip sahilde yürüyoruz. Sahilde Posh kebap'ta akşam yemeği yiyoruz. Her ne kadar bulaşmaya dikkat ettiklerini sanmasam da Glutensiz beslenmeye dikkat edenler için uygun olabileek bir konum, çünkü köftelerini un kullanmadan yapıyorlarmış, doğrulamakta fayda var. Bizimle fazlasıyla ilgileniyorlar, sağolsunlar. Ardından biraz ileride Moo's Kebab adlı bir başka kebapçı daha görüyoruz. Oraya da uğruyoruz, işletmecisi Murat bey hemen yanımıza oturuyor, sohbet ediyoruz. Maltalılar obezmiş. Turist gelmesinden memnunlarmış, ekonomik olarak sıkıntılar olsa da henüz fark etmiyorlarmış. Malta'da Türk yazılım firmaları varmış. Bu iki mekan anladığım kadarıyla bölgedeki en iyi kebapçılar. Profesyonel görünüyorlar.

Valletta Merchants street'te ise mağazaları dolaşabilirsiniz. Benim ilgimi çeken Holland & Barrett Valletta ve Marks and Spencer mağazaları oldu. Bu mağazalarda glutensiz, organik katkısız sağlıklı ürünler, vitamin takviyeleri, kozmetik tarzı ürünler satıyorlar.

Valletta'da Görülebilecek Noktalar

Gün 2 - Mdina (Rabat)

Valletta'dan Mdina'ya (Rabat'a) Otobüs Yolculuğu

İkinci günümüzde şehrin kapısının yakınlarındaki C2 peronundan kalkan 51-52-53-56 hatlarından birisine binmemiz gerekli. Peronlarda tente misali gölgelik alanda insanlar yığılmış, otobüs bekliyor. Otobüsün gelmesine 5 dakika kala ise herkes güneş olmasına rağmen durak panelinin yanına yöneliyor. İstanbul'daki Metrobüs misali sıra beklemek yok. Otobüs geliyor ve herkes hurra saldırıyor. Bileti otobüse binerken şoförden alıyoruz (gişelerden sınırsız bilet de alabilirsiniz). Kişi başı 2 EUR kadar. Otobüs doluyor tıklım tıklım, insanlar ayakta. Otobüs 40 km/h hızla şehir içlerini dolaşarak, kavşaklarda fren yapa yapa ilerliyor. Klimaları çok iyi çalışıyor, hatta hafiften üşütüyor.

Mdina Tren Turu

Rabat durağında iniyoruz, biraz erken inmişiz, ileriye doğru yürüyerek tur trenlerinin olduğu yere ulaşıyoruz. Roman Domus denilen müzenin yanından kalkan tekerlekli tren, 25 dakikada şehrin etrafını, köylerini gezdiriyor. Güzel süslerle süslenmiş bazı köyler var. Bir de otobüsten indiğimiz yere yakın noktada güzel manzaralı restoranların olduğunu görüyoruz. Tren turu bittikten sonra sağanak yağmur başlıyor. Bir kafeye sığınıyoruz, haziran ayında pek yağmazmış normalde. Kısmet... Kafenin içinde "Arzum Tostcum" ürününü görüyor, gururlanıyoruz. Hafifleyince hatıra hediyesi (souvenir) satan mağazadan şemsiye alıp yolumuza devam ediyoruz.

Mdina gezisi

Yakınlardaki bir restorana giriyoruz, şimşek ve kara bulut manzaralı bir noktada oturuyoruz. Menüyü getiriyorlar ancak ilgilenen yok. Kalkıyoruz. Malta'da hizmet sektörü çok gelişkin değil.

Şehrin ana kapısından girmemizle bizi film seti gibi bir manzara bekliyor. Sanki Filinta dizisinin setindeymişim gibi hissediyorum. Her yer taştan ve muntazam şekilde korunmuş binalarla dolu. Pencerelerini rengarenk boyamışlar. Estetiğe önem vermişler. Geniş caddeler ve dar sokakları dolanarak şehri geziyoruz. Çok uzun sürmüyor, fotoğraf molaları dahil 1.5 saatte bitiyor. Ara sokaklarda animasyon şovlar mevcut. Faytonlar isteyenlere şehri gezdiriyor.

Şehir turumuz bittikten sonra otobüs durağına gidiyoruz ve sırasız kalabalığın içerisine karışıyoruz. Otobüsle Valletta'ya geri dönüyoruz. Kaldığımız yere yakın bir noktada Moo's Kebab şubesi varmış. Burada diğer şubenin aksine Pakistanlılar çalışıyor. Tabelasında Halal yazısı var. Burada yemeğimizi yiyoruz ve dinleniyoruz.

Gün 3 - Gozo Adası

Gozo adasına gitmek için iki yol var. Bir tanesi vapurla geçilebilen komşu şehir olan Sliema'dan gezi teknelerine binmek. Ancak net anlamamış olmakla birlikte bunlardan bazıları en erken 10.30'da kalkıp çeşitli noktalarda 1 saat yüzme molası veriyor, sizi Gozo'ya 4 saatliğine bırakıp akşam 17.30 gibi geri götürüyor. Bunun yerine diğer seçenek olan otobüsü tercih ediyoruz.

Otobüsle Cirkewwa'ya (Feribota)

B6 peronundan 41 42 numaralı otobüslere binmemiz gerekli. Google haritaların sunduğu kalkış saatleri doğru değil gibi. Dün de bugün de 20-30 dk beklemek durumunda kalıyoruz. Otobüs yolculuğu 1.5 saate yakın sürüyor ve bizi Cirkewwa denilen kasabada, feribotun önünde indiriyor. Feribotla Gozo adasına gidiş ücretsiz ve yaya olarak binilebiliyor. Ödemeyi (4.75 EUR) dönerken yapacağız. Feribota doğru yürürken bir sürü satıcı etrafımızı sarıyor. Gozo turu satmak istiyorlar. Bir tanesi kırmızı tur otobüslerini pazarlıyor bize. Biz de ilgilendiğimiz için dinliyoruz. Bilet normalde 18 EUR iken burada alırsanız 12.5 EUR'a veririm diyor. Aslında daha da iner de feribotu kaçırmamak için alıyoruz. Bizim Eskihisar - Topçular feribot hattı gibi. İçeride güzel genişçe kafe/marketler var. Oturacak yer miktarı az. Kafede yer bulamayan birçok insan ayakta ya da merdivenlere oturmuş. Yolculuk yaklaşık 20 dk sürüyor.

Güney Turu

Feribottan iner inmez taksiciler ve turcular saldırıyor. Hemen sağımıza dönüp kırmızı otobüsü buluyor ve yarısı gölge olan üst katın gölge olan kısmına oturuyoruz. Yine de kenarda oturanlara biraz güneş geliyor. Üst kat doluyor. Otobüs 13.30'da kalkıyor. Kendi kulaklığımı takıyorum ancak ses gürültüden zor duyuluyor, özellikle tek kulaklıkla. 1. durak feribot iken 3. durakta creative adlı bir yerde mola veriyoruz. Burada hediyelik ve hatıralık güzel ürünler var. El yapımı danteller, helvalar, çikolatalar, vs. El yapımı ürünlerin kalitesini başka yerde görmedik. 10 dakikalık molanın ardından yola devam ediyoruz ve 4. durak olan Victoria'da yolcu indirip bindiriyor. Burası Gozo adasının merkezi. Yoğun bir yolcu değişimi oluyor. Ardından köyleri gezdirmeye başlıyor. Hepsi beyaz taştan yapılmış yaklaşık 2 katlı evler. Sokaklar bomboş, adeta terk edilmiş gibi. Adanın nüfusu 30.000 ve sanki kişi başı bir ev yapılmış gibi. Yol boyunca ek olarak tarım alanları, taş madenleri, deniz manzarası, plaj noktaları, diş kliniği (?!!) görüyoruz. Hava 28 derece civarında ancak rüzgar fena çarpıyor. 9 numaralı durakta Ta'Pinu denilen noktada bir kilise önünde 10 dakika mola veriyor, bazıları içine girip bakıyor. 6 (Dwejra), 14 (Marsalforn) ve 16 (Ramla) numaralı duraklarda plaja gitmek isteyenler iniyor. Ramla plajında dip akıntı olabiliyor diye uyarıyorlar.

Kuzey Turu

Güney turunu tamamladığımızda onuncu durak olarak tekrar Victoria'ya geliyoruz. Burada inip Dervish Grill'de yemek yesek mi diye düşünüyoruz ancak yerimizi kaparlar endişesiyle inmeden kuzey turuna devam edelim diyerek büyük hata ediyoruz. 2 durak geçmeden yorulduğumuzu ve rüzgarın çarptığını hissetmeye başlıyoruz. Ancak Victoria'ya gitmek artık mümkün değil. El mahkum turu tamamlıyoruz. Feribota ulaştığımızda kırmızı otobüslerin artık tekrar tura devam etmediğini, son turun bir süre önce sonlandığını öğreniyoruz. Yaklaşık 2 saat 45 dakika aralıksız süren turumuz yorgunlukla ve inip gezemeden sonuçlanıyor. Otobüse binip tekrardan yarım saatlik yol gitmektense feribota binip geri dönüyoruz.

Cirkewwa'dan Taksiyle Valletta

Otobüs yolculuğu çok sarsıntılı ve uzun sürmüştü. Acaba taksiyle dönecek olursak ne kadar sürer ve ne kadar tutar diye araştırdığımda 30 dakikada dönebildiğimizi, yaklaşık 25-30 EUR tuttuğunu gördüm. Bunun üzerine feribot inişi taksi durağına yöneldik. Ne kadar tutar dedim, 40 EUR dediler. İnternet'te 30 EUR olduğunu gördüm dedim. 35 olsun dedi. Neyse otobüsle gidelim dedim döndük arkamızı gidiyoruz, birisi "ben götürürüm" demiş, sıranın arkalarındaki genç bir taksici 30 EUR'a 35 dakikada Valletta şehir kapısına ulaştırdı. Bu da biraz sarsıntılı oldu ama otobüsten kesinlikle daha iyi oldu. Akşam 18'e geldiğinden tekrar Konak Kebap'a gidip yemeğimizi yedik ve biraz dinlenmenin ardından gün batımını izlemek için Upper Barracks Garden'a gittik. Güneş, son ışıklarını karşınızdaki Birgu şehrine düşürüyor ve hoş bir manzara ortaya çıkıyor. Manzara izleme noktasında bulunan banklarda oturarak gün batımını izleyebilir, anın tadını çıkarabilirsiniz.

Gün 4 - Marsaxlokk (Marsaşlok)

Malta Havalimanında Valiz Emanet (Locker)

Sabahleyin 7.30'da tadilat sesiyle uyanıyoruz. Sanırım burada erkenden tadilat yapılmaz yasağı yok. Valizlerimizi toparlayıp çıkış yapıyoruz. Taxify uygulamasını kurup bir taksi çağırıyorum, 14.35 EUR'a havalimanına gidiyoruz. Küçük bir havalimanı. Danışmada valiz emanet etmek istediğimizi söylüyoruz. İçinde gıda olması resmi olarak yasak olsa da sorun çıkarmıyorlar. Pasaport bilgilerini kaydedip valizleri X-ray taramasından geçirip bir depoda saklıyorlar. Döndüğümüzde her 6 saat için 5€ ödememiz gerekecek. Iberia Express'in kiosku olmadığı için kalkışa yakın bir zamanda Check-in yapabileceğiz. THY'nin dahil olduğu büyük birkaç havayolunun ortak kiosku ise mevcut.

Taksiyle Marsaxlokk

Havalimanının önünde birisi taksiden iniyor ve biz binmek istiyoruz. E-cab firmasından. Kaç para teklif ediyorsun diye soruyor. Şaşırıyorum. Valletta'ya göre daha yakın olmasına rağmen 15€ diyorum. Merkezi arayıp 17€ diyor. Valletta'dan buraya 15€'a geldim ben, burası daha yakın dediğimde "yok daha uzak" diyerek yalan söylüyor. Turist olduğumuz için tabi. Üstelemiyorum. Hava sıcak, başka alternatifimiz olmadığından biniyoruz. Sahilde indiriyor.

Balıkçı Kasabası Marsaxlokk

Büyük ümitlerle ulaşıp küçücük bir sahili olduğunu, sahilin teknelerle dolu olduğunu, arkasında ise doğal gaz santrali ve liman manzarası olduğunu görerek hayal kırıklığına uğruyoruz. Çok da bir numara yokmuş. Bu kasabanın en önemli özelliği sahildeki pazarı. Cumartesi günü gittiğimizde oldukça tenha. Asıl pazar günü kalabalık ve çeşitli oluyormuş, o zamanda manzara kapanıyormuş. Ürünleri inceliyoruz, fena şeyler yok ancak el işlemeleri Gozo'da gördüklerimize göre daha kalitesiz.

Biraz fotoğraf çekiyor, restoranları geziyoruz. Balık ağırlıklı mekanlar. Yolun deniz tarafındaki bir mekanda oturuyor, kılıç balığı söylüyoruz. Oldukça lezzetli. Biraz yan taraftaki çardakımsı mekanda denizi izliyor, biraz da arkalardaki Costa kafede takılıyoruz. Yapacak çok bir şey yok. Malta'yı turlayan tur otobüsleri burada da var. Üzerinde maltasightseeing.com yazan otobüslerden bir tanesinin çok eski ve üstünün tamamen açık olduğunu görüyorum. Bir sonraki gelen ise daha yeni. Eski olduğuna, yokuşu çıkamadığına dair eleştiriler okumuştum. Not edilmesi gereken bir diğer şey restoran ve kafelerde nakit tercih ediliyor. 25€ altını kredi kartı çekemem, komisyon alır diyor görevli.

Bu noktadan taksiyle gidebileceğimiz müzeler var. Bir tanesi Ghar Dalam adlı yer. Ancak instagram'dan fotoğraflarına baktığım kadarıyla kimse gitmiyor ve çok da bir şey yok diye havalimanına, oradan da Valletta'ya dönüyoruz. Son anlarımızı Sliema'ya bakan sahilde oturup manzara izleyerek geçiriyoruz.

Havalimanına dönüp valizlerimizi alıyoruz. El bagajlarımızı uçak dolu diyerek kargo bölümüne alıyorlar. Havalimanını keşfediyoruz. Çok bir şey yok. Glutensiz ürünlerin de bulunduğu bir kafe, fast-food mekanları, valizci, mescit, şapel mevcut. Kapılara doğru yöneldiğinizde ise güzel yemeklerin ve meyvelerin bulunduğu restoranlar var. Ücretsiz olarak telefon şarj etmek için nokta da mevcut ancak benim telefonumu şarj etmiyor.


Share: FacebookGoogle+Email


comments powered by Disqus