Category: Türkçe

Date:

7 Ocak 2009, Çarşamba

Bugün dersim yok. Biraz daha fazladan uzanıyorum o yüzden. Saat 9-10 gibi bilgisayarın başına geçiyorum. Saat 12.30 gibi ailemle görüşüyorum. 12.45 gibi Hasan arıyor. Çabuk gel, yurt işinizi halledeceğiz diye. Yunusun dersi varmış 13.05te. Hemen apar topar gidiyorum. Görevli kişi yemekte. O yüzden daha sonra gelin diyorlar. Yunusu dersine yolluyor, biz de ekmek, çikolata ve portakal suyu alıp Hasanın odasına gidiyoruz. Cüzdanımdaki tonla bozuk parayı yayıyorum masaya, Hasan Kanada dolarlarını ayıklıyor. Aralarında Amerikan Dolarları da var, ama onlar da geçiyormuş Kanadada. YTL ve €ları başka bir göze atıyorum. Bir süre unutmam gerekecek bunları :) Sonra Hasanın oda arkadaşı çinli Jai geliyor. Uyumak istiyor. Hasanın Tamek acılı ketçabını alıp çıkıyoruz. Kanadada acılı ketçap yokmuş pek. Bunu da evinin oradaki (Cambridge) bir bakkalda bulmuş. Televizyon odasına geçip ekmek+ketçap atıştırmaya başlıyoruz. Türkiyede olsa "ıyyy" derim. Ekmekle ketçap kuru kuru yenir miymiş. Türkiyeden olunca ketçap yeniyor. Yıkama işlerini soruyorum. $1,5mış her makine (yıkama, kurutma). Sonra kalkıyor, Yunusla buluşmaya gidiyoruz. Sonra tekrar yurtlar müdürlüğüne. Oda değişikliği yapmak, Yunusla kalmak istediğimi söylüyorum. Sebebini soruyor, durumu anlatıyorum. “Kızın yurtta kalıp kalmadığını biliyor musun?” diyor. Kadının derdi beleşten mi kalıyor hususu. Parasını ödüyorsa sorun yok yani! Bilmiyorum diyorum, hiç görmedim kızı. Hasan hemen açığımı kapatıyor: “gürültülerinden rahatsız oluyor arkadaş”. Elimizde pek uygun yer yok, ama siz form doldurun, bir bakalım diyor kadın. Form dolduruyorum. Bazı kısımları Hasan dolduruyor ve formu veriyoruz. Sonra Hasan kütüphaneye, Yunus derse gidiyor, ben de odama. Saat 5te yemekte buluşuyoruz tekrar. Yemek işini bu sefer abartıyoruz. 3 pizza, pilav, nohut, tuhaf bir şey, tang gibi bir şey, meyve, krem çikolata. Aralarında en iyi pizzayı yapıyorlar. Çıkarken de birer meyve alıp çıkıyoruz. Odama gelip derslerle ilgili genel bir değerlendirme yapıyorum. İzlencelere bakıyor, hangi kitaplar gerekiyor onu belirliyorum. Biri ücretsiz olarak Internette var. Biri kütüphanenin sitesinde pdf olarak var, biri kütüphane rezervinde, biri ise ödünç alınabiliyor. İki tanesini ise almak zorundayım. 100+29$ yaklaşık bu ikisi. Komşu Mahmood hoca arıyor. “Ne oldu, aramadın, benim toplantılar da yarına ertelendi” diye. Oda değişikliği olma ihtimali olduğunu, o yüzden nelerin gerekebileceğini şimdiden kestiremediğimi söylüyorum “O zaman ileride ne zaman istersen arayabilirsin, evden çalışıyorum, zaman problemi olmaz.” diyor sağ olsun. Sonra uykum geliyor ve yatıyorum.

8 Ocak 2009, Perşembe

Sabah telefonun alarmıyla uyanıyorum. Biraz daha yatıyorum. Kalkıp nette takılıyorum, sonra derse koşuşturmaca. Computer Vision ders. Hocamız tekrar ders hakkında bilgi veriyor, Visual C++ üzerinde OpenCVyi nasıl çalıştırabileceğimizi gösteriyor. Bir de Ch yorumlayıcısını tanıtıyor. Bizim bölümün Java dersinde hocalar Java kodlarının nasıl derlendiğini göstermezken burada çok detaylıca göstermesi ilginç geldi. Linux üzerinde yazmamıza da izin var. Ancak hocanın gözü make vs. işlerden korkmuş, uzun işmiş gibi anlatıyor Linuxta derlemeyi. Sonraki aşamada Lineer Cebir tekrarı yapıyor. Çok hızlı geçiyor, pek bir şey anlamıyorum. Zaten Lineer cebir hocamla kavga ettiğim için yeterince öğrenememiştim bu dersi. Sonra Islam in the Modern World dersine giriyorum. Mezhep okullarını anlatıyor hoca. Hiç susmuyor, soru da sormuyor. Takır takır 1,5 saat boyunca konuşuyor. Biz de elimizden geldiğince not almaya çalışıyoruz. Sanırım 3 sayfa kadar not tutuyorum. Birçok noktayı yakalasam da bazı noktaları kaçırıyorum, ya anlamadığımdan ya da cümlenin uzun olmasından dolayı unutmamdan. Hanefi mezhebini rasyonel, her şeyi yorumlayan, kıyas yapan, daha özgürlükçü bir mezhep olarak tanımlarken Maliki, Şafî ve Şiilerden Caferileri daha muhafazakar olarak niteliyor. Her birisinin özelliklerini anlatıyor. Ayrıca hadis türleri, Kuranın çoğaltılması, hadis nakli gibi konulardan konuşuyor. Bunlar temel giriş bilgileri olsa gerek. Malum İslam dünyasındaki ayrılıklara değinecek ileride. Çıkıp yemeğe gidiyorum. İki tane zeytin/mantar/domatesli pizza, biraz salata, çikolatalı süt, portakal ve ananas alıyor, muzu da odaya götürmek üzere yanıma alıyorum. Odama dönerken İrfaanla karşılaşıyorum. Heey diye sesleniyor bana, kafa sallıyorum. Sonra odaya gidip muzu bırakıyor, derse gitmek için hazırlanıyorum. Derse giderken tekrar karşılaşıyoruz İrfaanla. Heey 2 gündür göremiyorum seni diyor. Derse gidiyorum, uyuyorum felan diyorum. Hadi ya tam denk gelmiş demek diyor. Bilgisayar aldın mı, diyor, evet deyip sorunundan bahsediyorum. İstersen bakayım bir diyor, sanki bilgisayar mühendisi o. "Yoo, gerek yok. Sanırım geri vereceğim" diyorum ve derse gidiyorum. Ders tiyatro amfisi şeklinde bir salonda. Basamaklardan aşağıya inerken hocanın bana doğru yaklaştığını fark etmiyorum. Birden bana doğru bir kağıt uzanıyor. İzlenceymiş. Alıp oturuyorum. Ders Modern Britain. 1750 – 1960 dönemi İngilteresini işleyecekmiş. İrlanda, İskoçya ve Galleri es geçecekmiş. İngiliz olsa gerek! Aksanı da benziyor zaten. Film gösterimleri yapacakmış ve vize yerine 2 tane inceleme yazısı istiyormuş. Birisi eskilerden bir makaleyi bulup onu inceleme, birisi de bize sunduğu 4 seçmeli kitaptan birisinin incelemesi. Konuşmasını pek anlayamıyorum. Bir de işin içine eski İngiliz dili girecekse işim yaman. Bırakacağım gözüyle bakıyorum derse. Kaldırabileceğimi zannetmiyorum, dili ağır olduğu için. Adam kendi kendine espri yapıp gülüyor komik bir şekilde. Hiç kimse gülmüyor espriye, adam gülünce onun gülüşüne gülüyoruz hep birlikte. Tuhaf birisi. 40 dakika sonra dersi bitiriyor. Soruyorlar, "bu dersi kim almalı?". Cevap "Tarih okuyanlar veya tarihçi olmak isteyenler.". Yani seçmeli derse pek benzemiyor. Odama dönerken bir greyfurt suyu, bir de cep telefonuma $10lık kontür alıyorum. Kasiyer talimat veriyor, sistem bir fiş çıkartıyor. Üzerinde PIN kodu yazılı. Odama geliyor ve telefonda #123ü arıyorum. Telefon şifremi ve bu PIN kodunu giriyorum. Artık 25 dakika yerel aramaya (Ontario eyaleti içi) izin veren kontürüm var. Sonra günlüğe yazmaya koyuluyorum. Hasan arıyor, yarın saat 9da yurtlar müdürlüğüne gidip ne oldu diye soracaklarmış. Belki senin odaya damlarım birazdan diyor ve günlüğe devam ediyorum. Isıtmayı kapatmak için dışarıya çıktığımda İrfaan geliyor kız arkadaşıyla. Tahmin ettiğim kız. Koridorda görmüştüm, İrfandan bir süre sonra çıkmıştı odadan. “Hey Ahmeeeet! Yaşıyorsuuuuuuuuuun!” diyor. “Bilgisayarını hallettin mi? Çalışıyor mu?” diyor, “evet, çalışıyor diyorum üstelememek için.” Kıza da “Merhaba!” diyorum. O da esmer. Aynı milletten olsa gerek. Bu arada okula kaydım yapılırken bana sormadan ilk ismimi girmişler sadece. O yüzden karışıklık olmasın diye Ahmet ismimi kullanıyorum burada. Türkiyeye döndüğümde Emre dediğinizde tuhaf bakarsam şaşmayın :P Neyse, not defterimdeki günlükten bir miktarı sitemde yayınlıyor ve uyumaya hazırlanıyorum. Yatıyorum, ancak İrfaan dizi gibi bir şey açmış, onu izliyorlar. Sesi geliyor. Kapıyı tıklatıp, “Uyuyorum da ...” diyorum, “Aaa uyuyor musunnn pardon tamam” deyip sesini kısıyor. Sonra uyuyakalıyorum.


Share: FacebookGoogle+Email


comments powered by Disqus