Category: Türkçe

Date:

17 Ocak - 20 Ocak 2009:

Genelde Türkiyedeki finallere çalışmakla geçiyor. Odayı süpürüyorum. Katta elektrikli süpürge var kocaman bir şey. Çöpleri atıyor, çamaşırları yıkıyorum. Yıkama 40 dakika ve $1.5, kurutma 60 dk ve $1.5. Ödeme kampüs kart ile yapılıyor. Orada denk geldiğim birisi sağolsun bir miktar deterjan veriyor ve Bleacher yazan göze döküyorum deterjanı. Yazılım Mühendisliği ve Antropoloji finallerimi veriyorum netten. Islam in the Modern World dersinde Osmanlı devleti ve çöküşü anlatılıyor. Çifte kanun uygulaması sebebiyle diğer Müslüman ülkelerce çok laik olmakla eleştiriliyormuşuz :) Pakistanlı hoca arıyor, alışverişe götürecek beni. Tarih/saat belirliyoruz.

21 Ocak 2009, Çarşamba

Saat 10 gibi kalkıyorum. Kahvaltı yapayım derken hoca arıyor. 45 dakikaya kadar oradayım diye. Aceleyle hazırlanıyorum. Listemi çıkarıp çıkıyorum. Hava fena değil. Kar yağıyor. O yüzden güzel. -10 civarlarında. Futureshopa gidiyoruz. Aradığım bilgisayar var mı diye. Kalmamış. HP G50-116CA düşünüyordum ancak kampanyada olması sebebiyle anında tükenmiş. Wal-marta gidiyoruz. Hemen tüm ihtiyaçlarımı oradan alıyorum. Genelde mutfak ve banyo malzemeleri. Biraz da gıda. Sade yoğurt yok buralarda. Hep meyveli. Küçük marketlerde oluyormuş genelde. Zeytin konservede, salça yerine domates sosu var. Beyaz peynir yok. Hep kaşar yiyorlar. Bu arada hocayla konuşurken dilim baya bir açılıyor. Sanırım onun aksanı da çok iyi olmadığı için, kendimi daha rahat hissediyorum. Sonra Lob-laws denilen gıda marketine giriyoruz. Oradan da birtakım gıdalar alıyorum. Nedense bizdeki gibi sebzeler pek yok. Gidip de bezelye, fasülye, bamya gibi şeyleri alamıyorsunuz. Konservede satılıyorlar genelde. Ha bir de, söylemiş miydim, burada çoğu markette kasiyerler kendileri poşetlere dolduruyor satın alınan ürünleri. Hiç de aceleci değiller. “Arkada insan bekliyor, hadi çabuk ol!” gibi bir muamele yok. Çıkıyoruz. Dikkatimi çekiyor, insanlar birbirlerine çok saygılı. Anayola çıkacağız T şeklindeki bir kesişimde, anayoldaki iki şeritteki arabalar da duruyor bizim için! DUR işaretlerinde herkes mutlaka duruyor. Günlük hayatta da, çarpışmayacak olsak bile, çok yaklaşınca “Sorry!” diyorlar hemen. Okula geliyoruz. Hoca arabasını benim yurdun önüne koyuyor, eşyaları içeriye taşıyorum. Son parçayı taşımakta zorlanınca yardım ediyor, son kata kadar. Çok teşekkür ediyorum, “bir şey olursa ara” diyor. Koridorda koşarak taşıyorum eşyaları. O kadar ağır! Kalın montum ve hareket etmem üzerine sırılsıklam oluyorum yine. Eşyaları yerleştirmek baya zaman alıyor. Yeni aldığım tencere tabak çatal bıçakları yıkıyorum. İrfaan gelip de gördüğünde “bunları 1 dönem için mi alıyorsun? İlginç...” diye şaşkınlığını belli ediyor. Sonra çamaşırları yıkıyorum yeni aldığım deterjanla. Ya kokusu çok keskin, ya da fazla deterjan katıyorum. Hemen gece oluyor, yatıyorum. Artık çalışacak halim yok.

22 Ocak 2009, Perşembe

Sabah kalkıyorum erkenden, biraz çalışıyorum quize. Ancak yetmiyor, Bilgisayar Görüşü dersini ekiyorum, nasıl olsa bir şey anlamıyorum adamdan. Kendimi öyle kaptırıyorum ki zamanın nasıl geçtiğini anlayamıyor ve sınava geç kalıyorum 8 dakika kadar. Gittiğimde kağıtlar dağıtılmış, açıklamalar yapılıyor. Bana gösterilen yere oturuyorum. 24 soru var. Yarısı çoktan seçmeli, yarısı boşluk doldurma. Seçmeliler çok kolay. Yapıyorum. Ancak boşluk doldurmalarda tamamen okuma parçaları ve kitaba yoğunlaşmış. Okumadığım için pek yapamıyorum. Sallamasyon gidiyorum. Aradan 20 dakika geçmişken “1 dakikanız var, sonra yerlerinizde oturun” gibi bir şey diyor. Ben de son gözden geçirmeyi yapıp teslim ediyorum. Bu sırada “herkes yerinde kalsın” diyor. Dışarı çıkıyorum. Bakıyorum ki millet daha çözmeye devam ediyor. Meğersem “son x dakika çıkmak yasak” olayını hatırlatmış! Ah ulen, sınavın ortasında çıktım! Daha neler sallardım ben o 20 ek dakikada. Dışarıda kızlar konuşuyor, şunu ne yaptın bunu ne yaptın diye, o sırada yaklaşıyorum ne konuşuyorlar diye. Bana soruyor birisi, “bilmiyorum salladım ... diye” diyorum. Ben de öyle yaptım diyor. Aşırı abuk bir şey sallamış ama. Sonra içeriye giriyoruz. Ders yapacak hoca. Bilgisayarı açıyorum. Yine bol bol not... Bir takım düşünürleri tanıtıyor. Düşüncelerini anlatıyor.

Geliyorum odaya ve uyuyorum 1.30 gibi. 4.30 gibi de İrfanın nişanlısıyla gelmesi üzerine uyanıyorum. Toparlanıyor ve çalışmaya niyetleniyorum. Az biraz Türkiyeden kalan Biyoinformatik finalim için çalışıyorum. Sınav gece 2-4 arası olacak. Sanırım bu kadar uyku yeter. Akşam yemeğe gidiyor, ardından Hasanın hepsi bir arada tarayıcı-yazıcısını (HP Deskjet F4135), bir de elindeki fazla askıları alıyorum. Pardusuma takıyorum aleti, sürücü yüklemeyi bırakın, “yazıcı/tarayıcı ekle” demeye bile gerek kalmıyor! Anında kullanıma hazır. Gayet de kaliteli. Pek bir sevindirik oluyorum. Çalışıyorum... Gece 12yi geçince uyku basıyor. Zar zor dayanıyor, sınava giriyorum. Hocamız sağolsun döşemiş soruları. En zorundan. Zaten yapabilen 4 kişi var, onlar da 40-60 civarında alıyor. Bu kadar zor sormanın ne anlamı var! 7 sorunun 3ü Türkiyeden erken ayrılmam sebebiyle kaçırdığım konulardan. İşin tuhafı kitapta da sorularla alakalı bir örnek de yok. Sanırım derste işlemiş. Eh işte, biraz çakılıyoruz. Sınavdan sonra biraz yazılım projesine katkıda bulunuyor ve sabah 6.30 gibi yatıyorum.

23 Ocak 2009, Cuma

Saat 11 gibi kalkıyorum. Biraz nette takılıyorum. Sanırım üşütmüşüm, karnım ağrıyor. Sonra Bilgisayar Mühendisliği bölümündeki hocayla görüşüyor, bir kahve içiyorum. Yüksek lisans konusunu konuşuyoruz. Carletonun eğitimi çok iyi olsa da ismi pek bilinmiyormuş. O yüzden ismi olan bir okul olursa daha iyi olur diyor. Kendisi bir zamanlar bölüm başkan yardımcısıymış ve başvurular elinden geçiyormuş. Daha fazla bilgi verebileceğini söylüyor. Ayrıca 2 hafta sonraki “Araştırma nasıl yapılır?” konulu seminerine davet ediyor. Harika bir fırsat! Odaya dönüyor ve biyoinformatik projesiyle uğraşıyorum. Ardından takılıp Buraklara gidiyorum. Sohbet ediyoruz biraz. Baskülleri var, tartılıyorum. 85 kilo gibiyim. Türkiyede 82ye düştükten sonra 89a kadar çıkmıştım sanırım son günlerde. Spora başlarsam daha da azalır. Göbek gitti zaten. Yemek yiyorum. Kızarmış patates soğanla harika gidiyormuş. Pringles yermiş gibi oluyorum, tavsiye edilir. Döndüğümde İrfan bir şeylere hazırlanıyor. Takım elbise giymiş. Bu hafta sonu eve gitmiyor anlaşılan. Dışarıya gidiyorum, diyor, ardından konferans monferans diyor. Belki onun için bu haftalık gitmedi. Ya da sadece ilk 2 hafta dersler hafif diye evine gitmişti haftasonunda. Yok ya, ağır olsa ne yazar ki, sürekli dizi izliyor.

ve böylece günlük defterimiz biteeer... Bundan sonra 1.5 ayın ardından aklımda ne kaldıysa yazmaya çalışacağım.


Share: FacebookGoogle+Email


comments powered by Disqus