Category: Türkçe

Date:

Özünde iyi insanız

Her insan özünde iyidir, saftır, temizdir. Belki de en saf hali doğduğu andır. Kendini güvende hissettiği anne karnından çıkınca kendisini yepyeni bir dünyada bulur ve ona uyum sağlamaya çalışır. İlk günlerde yapabildiği tek şey ağlayarak ihtiyaçlarını belirtmektir. Zamanla bilişsel yetileri gelişir, dış dünyaya dair kavramları ve duyguları öğrenmeye başlar: ölüm, korku, sevgi, acı, bilgi, öğrenmek, yenmek, yenilmek, iyi, kötü, faydalı, zararlı... Bunlardan kendi mizacına en yatkın olanlara sarılır. Kimisi ölüm korkusuyla yaşar, kimisi sevgi açlığıyla, kimisi dünyada olan biteni anlama telaşesiyle.

helping hands

İşlevsellik ve çıkar gözetmeye başlayan insan

Öğrendikleri ve sarıldıklarıyla davranışları şekillenmeye başlar. Ölümden kaçmayı, sevgi için çırpınmayı, bilgi peşinde koşmayı, yenilmemek için hırs yahut hile yapmayı keşfeder. Bunlar egosal düzlemde işlevsel gözükür. Zamanla özünden gelen sesleri duymamaya başlar, bu işlevsel davranışları benimser, iyi yahut kötü olduğunu düşünmeden. Sonuçta bu davranışlar onun için faydalı gözükmektedir. Bazılarından ancak toplum baskısı ile oluşan süperegonun eleştirileriyle kurtulabilir. Elalemin gözünde kötü bir insan olmamalıdır, yoksa çıkarları zarar görür, değil mi?

İlk bakışta bu işlevsel davranışlardan en kötülerinin başkalarına zarar veren davranışlar olduğu düşünülebilir. Zarar görenlere göre doğrudur. Ancak zarar veren açısından daha sinsi olanı dışarıdan iyi görünen davranışlar olabilmektedir. Herkes tarafından onaylanan ve takdir gören bazı güzel huyların altında sahibinin en büyük zaafları yatıyor olabilir. Davranışın kökenlerine inilmezse bu zaaflar hiçbir zaman keşfedilemeyebilir ve davranışın sahibi ömür boyu bu zaaftan yahut davranışın sonuçlarından zarar görebilir.

Yardımseverliğin neresi kötü olabilir?

Yardımsever bir insan düşünelim. En iyi ihtimalle özündeki iyiliğin sesini hala duyabiliyordur ve sadece insan olduğu için yardım ediyordur. Yardıma ihtiyacı olan birisini gördüğünde bir an bile tereddüt etmez, düşünmeden yardım eder. Teşekkür yahut karşılık beklemez. Hatta yardımı gizli yapmaktan çekinmez. Peki çevremizdeki yardımsever insanların ne kadarı bu derece içten? Neden yardımseverler?

  • kimisi teşekkür alabilmek için (teşekkür için kendi zararına da olsa her şeyi yapar)
  • kimisi karşılık alabilmek için (yatırım yapmıştır, karşılık vermezseniz sizden kötüsü yoktur)
  • kimisi kendisini işe yarar hissetmek için (sırtı sıvazlanınca her işi yapar)
  • kimisi "sorun çıkmasın" diye (yardım almak için korkutmanız yeterlidir)
  • kimisi "başkaları hakkımda ne der" diyerek ("elalem" ile korkutabilirsiniz)
  • kimisi gösteriş için ("şanını göster" diyerek gaza getirebilirsiniz)

Yani yardımsever görünen bir insan, aslında çıkarları için başkalarına yardım ediyor olabilir. Bu çıkarların da aslında zaaflardan ibaret olması muhtemel. Kişi neden yardım ettiğini fark edemediği sürece zaaflarından zarar görecektir, suistimal edilecek, kullanılacaktır. Bunun için kişinin üçüncü bir gözle kendi davranışlarını -eleştirmeden- gözlemlemesi ve tekrar eden örüntüleri fark etmesi gereklidir. Zira kişinin birçok davranışı bu zaaflarla şekilleniyor olmalıdır.

Teşekkür bekleyen insanlar

Sevgiye ve değer görmeye o kadar muhtaçtırlar ki, siz ihtiyacım var demeseniz bile yardımınıza koşarlar. Çoğu zaman sevgi satın almak için yardım ederler. Büyük yatırımlar yaparlar, sonrasında teşekkür, iltifat yahut benzer bir karşılık beklerler. Bekledikleri karşılığı göremezlerse küser, tafra yaparlar

"ben onun için saçımı süpürge ettim, ya o?"

Pekala muhattabı onlardan yardım istememiş olabilir. Yahut farklı beklentilere sahip olduğu için yardımın kıymeti bilinmemiş olabilir. Bu da hayal kırıklığıyla sonuçlanır bu kişilerde.

Her insan, görgü kuralları gereğince yardımının ardından teşekkür bekleyebilir ancak önemli olan "teşekkür almak için yardım etmek" eyleminden uzak durmak.

Uyumlu insanlar

"Sorun çıkmasın" yahut "dostluğumuz bozulmasın" diye yardım eden insanlardır. Uyum peşindedirler, çatışmadan kaçarlar. Bu kişinin yardım dışında birçok konuda alttan aldığını, haklı olduğu durumlarda bile olay büyümesin diye "sen haklısın" dediğini, hakkını savunamadığını görmemiz muhtemel. Bu açıdan bakıldığında "ne güzel uyumlu insan" dediğiniz kişi aslında "çatışmadan kaçma" zaafı sebebiyle size karşı böyle davranıyor olabilir. Alttan almalarının da bir sınırı olup yeterince kızdırırsanız içinden bir canavar çıktığına şahit olabilirsiniz. Genellikle öfkelerini içlerinde biriktirip dönemsel olarak bardağı taşıran damlalarda patlar ve rahatlarlar. Bu kişiler uyumlu davranma refleksinden kurtulmalı, çıkarlarına zarar veren durumlarda "Hayır!" demeyi, çatışmaya girmeyi bilmelidirler. Bu insanları suistimal edenler bilmelidir ki suistimalleri uzun vadede hiç karlı olmayacaktır.

Acı çekmeyen insanlar

"Sen de gül eğlen öyle acıklı konuşma
Hayat ne ki sonuçta
Anlık bir buluşma

Geçmişe gitmem küsüm gözyaşlarıyla
Daha güçlüyüm ben
Hatalarımla..."

    -- Nil Karaibrahimgil - Kanatlarım Var Ruhumda

Yardım bağlamını bir kenarda bırakıp hayatta hiçbir şeyi kafaya takmayan insanları ele alalım. Çoğu insan onlara özenir. Halbuki bu insanlar genelde acıya tahammül edemedikleri için acıdan kaçarlar, kendilerini farklı eylemlerle narkotize ederler ve acı çekmediklerini ispatlamaya çalışırlar. Bu insanları acılı insanların bulunduğu bir ortama yahut zorlanacağı bir işe koyun, kaçmak için fırsat kollayacaktırlar. Özgürlüklerine düşkündürler. İlişkilerde süreklilik sorunu yaşayabilirler. Davranışlarını acıdan kaçma zaafları şekillendirmektedir.

Türlü türlü insanlar

Benzer örnekleri çoğaltmak mümkün. Güçlü ve sert görünen insanlar ezilmekten korktuğu için despotluk yapıyor olabilir, bazı insanlar yeni bilgiler öğrenmeden duramadığı için kitap okuyor, bilgisiz görünmek acı verdiği için kitaplara sarılıyor ve bilgiçlik taslıyor olabilir, "ben farklıyım" diye geçinenler sıradanlık onlar için yok olmak anlamına geldiği için özgünlük iddiasında bulunuyor olabilirler. Kendisini başkalarından üstün gösteren narsisistlerin içinde çoğunlukla aşağılık kompleksinin bulunmasıyla oldukça örtüşen bir durum. Kişi hangi noktada zayıfsa onu telafi eden yüzeysel davranışlar sergiliyor, sorunun kaynağı olan zaafı gidermeye yönelmiyor.

Bununla birlikte özümüzden bu zaaflardan arınmış ve çıkar gözetmeyen sesler gelmekte, lakin egodan gelen "işlevsel olan davranış bu" gürültüleri sebebiyle özden gelen "doğrusu bu" mesajlarının sesi bir hayli kısılmış durumda. Zaman zaman özümüze uygun davranışlar sergilerken, o anki egosal durumumuza bağlı olarak bazı durumlarda işlevsel olanın peşinden gidiyoruz.

Sonuç

İnsan özü itibariyle iyidir temizdir, lakin hayat zamanla insanı işlevsel olana yönlendirerek yozlaştırmaktadır. Bu yozlaşmadan kurtulmanın yolu; yapmadan edemediklerimizi, otomatikleşen davranışlarımızı, farklı davranışlarımızın altında yatan ortak nedenleri keşfetmekten geçmekte. Bu nedenleri keşfedebilirsek eylemlerimizin altında yatan ihtiyaçlarımızın gerçekte ihtiyaç olmadığını farkedebiliriz. Bu sayede özümüzden gelen sesleri perdeleyen bu gürültülerin sesini kısıp daha insanca, daha öze uygun yaşayabiliriz.

Dikkat edilmesi gereken bir nokta, bu gözlemleri yaparken kendimizi yargılamadan, savunma mekanizmalarını uyandırmadan sadece gözlem yapma gerekliliği. Gözlemler sayesinde ihtiyaç ve beklentilerinizi tespit edip onlar üzerinde düşünmek önemli. Hayat koşuşturmacasında bu gözlemleri atlamamak için grupça yürütülen atölyeleri tavsiye ederim. Oturumların periyodik olması ve diğer katılımcıların paylaşımlarından faydalanabilmeniz yönüyle kesinlikle faydalı oluyor.


Share: FacebookGoogle+Email


comments powered by Disqus