Category: Türkçe

Date:

Sosyal Medyanın getirdiği yenilik

Sosyal Medyanın hayatımıza girmesiyle birlikte duygu ve düşüncelerimizi daha rahat ifade edebilir olduk. Önceki yıllarda görüşlerimizi ifade etmek için insanlarla teker teker görüşmemiz ya da seminerler vermemiz gerekiyordu. Ancak sosyal medyanın en güzel yanı toplu yayın (broadcasting) yapmaya imkan tanımasıdır. Yani siz duvarınıza bir mesaj bıraktığınızda neredeyse tüm takipçileriniz bu mesajı okuyabilmekte. Bu da fikirlerin yayılması için çok avantajlı bir ortam sağlamakta. İlginç bir şekilde bu sistemi hiç yadırgamadan benimsedik. Sanki doğduğumuzdan beri sosyal medya varmış gibi hissediyoruz belki de.

Kendimizi ifade edebildiğimiz bir ortam

Sosyal Medya aracılığıyla hassas olduğumuz konularda paylaşım yaparak kendimizi rahatlatırken bulduk. Twitter kimileri tarafından kendi kendine konuşma ortamı olarak kullanılıyor. Facebook biraz daha "Bak bugün bunu yaptım", Intagram "Bugün bunu yedim, şunları gördüm", Swarm "bugün şuralara gittim" deme ihtiyacını karşılıyor. Farklı amaçları var elbette. Ama insanımızın kendini ifade etme ihtiyacına hitap ediyorlar özünde.

Paylaşır olmak için yaşamak

Kendimizi ifade ederken gözden kaçırdığımız bazı noktalar var. Birincisi "yaşadıklarımızı paylaşır olmak" tan "paylaşır olmak için yaşama" ya kayıyoruz. Kendimizi ifade etme arzumuz besledikçe büyüyen bir açlık gibi hayatımızı şekillendirmeye başlıyor. Neden yaşadığımızı unutuyoruz çoğu zaman. Başkasının ne düşüneceğini düşünerek yaşamaya başlıyoruz, başkalarını memnun etmeye, başkalarının beğenisini kazanmaya odaklı bir yaşama yol alıyoruz. Bu noktada beğeni kazanmanın beyinde salgılattığı Dopamin, bir zaman sonra bağımlılık yapıyor ve büyük başarıların vereceği hazlar peşinde koşmaktansa kısa sürede elde edilebilen sosyal medya beğenilerine yöneliyoruz. Ne gerek var ki uzun uzun emek vermeye? Değil mi? Değil. Bir zaman sonra iş yapamaz, uzun süre odaklanamaz hale gelebiliriz.

Duyarlılık kaybı

Sosyal Medyayla tanışmadan önceki yılları düşünelim. Mahallenizdeki fakir bir ailenin hasta bir bebeğinin ilaç parası olmadığından ölmek üzere olduğunu öğrendiniz. Ne yapardınız? Maddi imkanı olan insanlara seslenip para toplamayı düşünebilirdiniz belki. Ancak şu anda bu tür şeyler sosyal medya aracılığıyla paylaşılıyor. Peki ne yapıyoruz? Paylaşıp üzüntümüzü ifade edip geçiyoruz. Harekete geçmiyoruz. İfade etmek aslında bizi yardım etmiş gibi rahatlatıyor ve herhangi bir hamlede bulunma ihtiyacı duymuyoruz.

Bu durumun bir benzeri hedeflerinizi çevrenize anlatmanız durumunda gerçekleşiyor. Ulaşmak istediğiniz bir hedef varsa ve bunu heyecanla herkese anlatmaya başlarsanız, bir zaman sonra o hedefi başardığınızı sanmaya başlıyor ve rehavete kapılıyorsunuz. Hedefe yönelik motivasyonunuz azalıyor ve o hedefe ulaşamıyorsunuz.

Harekete Çağrı

Konuya dönecek olursak, sosyal medya kullanmayın, paylaşım yapmayın, kendinizi ifade etmeyin demiyorum. Hatta bazı önemli konularda farkındalık oluşturmak açısından kullanmanızı tavsiye ederim. Ancak bu tür paylaşımlar bizi harekete geçmekten alıkoymamalı. Paylaşım yapmakla kalmayalım, yardıma ihtiyacı olanlara destek olalım. Aksi takdirde bir anda gündeme oturan ihtiyaç sahibi birisi, hiçbir destek alamadığı halde bir hafta sonra unutulabiliyor. Herkes "bir başkası destek olmuştur" diye düşünüyor. Bu tür paylaşımlar yapan kişilerin harekete çağrı (call-to-action) ifadeleri kullanmasında fayda var. Örneğin: "kişiye şuradan ulaşabilirsiniz, şuna ihtiyacı var.", "şu numaraya sms atın, kızılay bağış topluyor" vs.

Maalesef harkete çağrıların "her paylaşımda 1 lira destek olacaklar" gibi sahte ifadelerle dolu olduğunu görebiliyoruz. Evet, bu tür ifadeler yayılımı artırıyor belki ama insanlar görevlerini yaptıklarını sanıp destekte bulunmuyorlar. Bu da ihtiyaç sahiplerine en büyük kötülük. Tabii, ortada gerçek bir ihtiyaç sahibi varsa.

Özetle, sosyal medyanın hayatımıza etkilerini fark edin ve sizi olumsuz etkilemesine izin vermeyin. Sosyal medya ya da çevreniz sizi yönetmesin, siz ondan istifade edin.


Share: FacebookGoogle+Email


comments powered by Disqus