Category: Türkçe

Date:

4 Nisan 2009, Cumartesi
Öğlene doğru kalkıyorum. Sucuk yapayım diyorum öğlen kahvaltısı için. Kangaldan bir parça kesip doğruyorum. Tavaya koyduğumda biraz fazla kestiğimin farkına varıyorum. Yumurtam da yok... Buldum! Hemen gidip Burakı davet ediyorum. Yumurtasını da kapsın gelsin, birlikte yeriz. Ben kahvaltıyı hazırlarken o da kalkıp yumurtalarını alıp geliyor. Ziyafet çekiyoruz. Yemeğin sonuna doğru Irfaan gelip meraklı gözlerle bakıyor: "o ne öyle? yumurta?". "Evet, yumurtalı sucuk. Etten yapılıyor.". Burakla baya bir sohbet ediyoruz. Ondan sonra akşam Ottawa Türklerinin düzenlediği Sıla gecesine katılmak için hazırlanıyoruz. Carleton ekibi olarak Bayshorea gidiyor, arkadaşlar tarafından alınıyoruz. Gecemiz minderlerle dolu bir odada olacak. Gittiğimizde bağlamacı prova yapıyor. Yerleşiyoruz. İnsanlar da gelmeye başlıyor. Sonra çiğ köfte malzemeleri geliyor: et, bulgur, marul, limon, baharatlar ve tabii ki ayranımız. Çiğ köfteleri 2 kişi yoğurmaya başlıyor. Uzun, "kan ter içinde bırakan" bir uğraşın ardından çiğ köfteler hazır. Bu sırada türküler çalınıyor. Aç ayı oynamazmış ama millet köfteyi beklemeden ellerde sözler, türküleri söylüyor. 30a yakın türkü sözü var kağıtlarda. İyi ki gelmişim diyorum. Kafamı dağıtıyor türküler. En çok "Yüksek yüksek tepelere ev kurmasınlar" türküsünde memleket ve aile hasretini hatırlıyor, "Kara tren" ve "Ayrılık" türkülerinin 2 hafta boyunca dilime dolanmasına engel olamıyorum. E, türküleri söyleyince sesler kısılıyor. Açmak için yoğrulması tamamlanan çiğ köfteye dadanıyoruz. İlk başta pek acı gelmiyor ancak softadan kalkarken ağzımın deli gibi yandığını hissediyorum. Özlemişim bu tadı! Buralarda acı pek popüler değil. İlginç bir şekilde sarımsağı çok tutuyorlar. Her şeye sarımsak koyuyorlar, sonuçlarından korkmadan :) Çiğ köftenin ardından meyve tepsimiz geliyor. Mango yiyorum (sanırım ilk defa). Fena değilmiş. Türküye devam...

Dışarıda kar yağdığını öğreniyoruz. Saat gece 11 olmuş. Müsaade isteyerek kalkıyoruz Carleton ekibi olarak. Unutmadan bir hatıra fotoğrafı istiyorum. Ardından ayrılıyoruz. Bizimle birlikte kalkan birisi sağ olsun arabasıyla okula kadar bırakıyor bizi. Otobüse gerek kalmıyor o soğukta.

7 Nisan 2009, Salı
Havalar deliriyor. 3 gün boyunca kar... Penceremde sarkıtlar oluştuğunu görüyorum. Hava -10*C. Her sabah kar ve tipi ile uyanıyor, akşama doğru karların tamamen eriyişini izliyorum. 3. günün sabahında sarkıtların patır kütür düşmeleriyle uyanıyorum :)

Kimden Ottawa'da Zaman

8 Nisan 2009, Çarşamba
Akşam yemeğine giderken posta kutuma bakıyorum. O sırada sanki Türkçe bir şeyler duyduğumu sanıyorum. Baktığımda Türke benzeyen bir kız ve Nuri. İlk defa karşılaşıyorum. Ayaküstü tanışıyoruz. Geçenlerde yurtların birinin camında gördüğüm Türk bayrağı hakkında konuşuyoruz. Sahibi o değilmiş. Kimin acaba? Sonra acelesi olduğu için ayrılıyor, ben de Nuriyle kafeteryada oturup sohbet ediyorum. Bana Kanadalıların ne kadar tutumsuz olduklarını, $5000 maaşı var diye $150,000lık ev, cip aldıklarını ancak aslında bir birikimleri olmadıklarını anlatıyor. Asıl para göçmenlerdeymiş. Sonra Kanadaya geliş macerasını anlatıyor. Sadece "How are you?" cümlesini anlayarak atlamış Kanadada dil okuluna. Dönüş bileti olmadığı için sıkıntı çıkmış ancak bir şekilde üstesinden gelmişler. Büyük cesaret... Akşam yemeğini yeyip odama dönüyor, Islam in the Modern World dersi için makale yazmaya çalışıyorum. Son gün. Ne bu konularda altyapım var, ne de sosyal bilimlerde araştırma nasıl yapılır sorusuna cevabım. Üstünkörü 1,5 sayfa bir şey yazıp uygun kaynak arıyorum. Kaynakları da yazıp gönderiyorum. İlginç bir şekilde 10-20 beklerken 40 alıyorum. Bu sayede C+ geliyor harf notum.

9-14 Nisan 2009
Bu aralık genelde Avrupa seyahati konusunda plan yapAMAmakla geçiyor. Planım aktarma yapacağım Almanyada bavullarımı alıp 1 ay tozduktan sonra Türkiyeye dönmek idi. Ancak bileti bu şekilde kırdırdığımda bagaj sorunu olacaktı. Çünkü Kanadanın uzun mesafe olması sebebiyle 2x23kg valiz kabul ederken Almanya-Türkiye arası için normalde 1x20kg kabul ediliyor. Bu da yüklü miktar ceza yiyebileceğim anlamına geliyor. €60 değişiklik ücretini de hesaba katarsak önce doğrudan Türkiyeye gidip, yazlık kıyafetlerimi ufak bir valize doldurup öyle gitmeyi daha mantıklı buldum. Hem hasret gidereyim.:)

15-16 Nisan 2009
JCI ve Cryptography finallerim ayın 17sinde. Daha başlamadım çalışmaya kafa karışıklığıyla. Hesaplarıma göre JCI dersinden 50 alırsam A, 50den düşük alırsam F geliyor. Geçmek için 8 saat ders videosu izlemem yeterli. Diğer yandan Cryptography sınavından ise 22 almam gerekiyor ki D- ile geçebileyim. Ancak bu ders daha fazla çalışma gerektirecek. Çünkü malzeme çok, slaytlardan ve kitaptan anlamak zor... Dolayısıyla JCI dersine yoğunlaşıyorum. Önceki iki vize Yahudilik ve Hristiyanlık üzerineydi. Finalin yarısı İslamdan, geri kalan yarısı ise üç dinin karşılaştırmasından oluşacak. İslamın videolarını izlersem en az 50 puanın 30unu rahat yaparım. Geri kalan 20yi de karşılaştırma sorularında genel kültürle toplarım. Öbür yandan Cryptography dersinde ise 22 almak çok da zor değil. Sınavlar kolay oluyor. Geçen vizede 78 almıştım ve ortalama 77 idi.

17 Nisan 2009, Cuma
Sabah uyanabilmek için 5 adet alarm kuruyor, ayrıca aileme telefonla aramalarını tembihliyorum. Gece 2 gibi yatabildiğim için 7.20de kalkmak zor oluyor. Ellerimde slaytlar, kahvaltıya gidiyor, JCI finali için tekrar yapıyorum. Sonra sınav yerine, futbol sahasına gidiyorum. Evet! Futbol sahasında sınavım. Gittiğimde feci bir manzarayla karşılaşıyorum. Sahada 1000+ kişi var. Gösterilen yere oturuyor, optik formları özlediğimi fark ediyorum. 50 İslam sorusu 20 dakikada, 50 karşılaştırma sorusu da 15-20 dakikada bitiyor. İslam bölümünden 12 şüpheli cevabım varken diğer bölümde 17 emin olduğum cevap var. Birbirlerini rahat tamamladıklarını görüp sınav 120 dakika olmasına rağmen erken çıkıyorum. Cryptographye de bakmak lazım, değil mi? :) Ancak sıkıntı basıyor, pek bir şey çalışamıyorum. Sınava çalışmadan, vize için kullandığım formül kağıdıyla giriyorum. Beklediğimden kolay sınav. Çalışsaymışım yine aynı notu alabilirmişim. Bu sınav 3 saat ancak uykusuzluktan yoğunlaşmakta sorun çektiğim için 1,5 saatte üstünkörü yazıp çıkıyorum. Hoca şaşırıyor. Çok çalıştım da hemen bitirdim mi sandı yoksa? :D Neden bilmiyorum, teşekkür ediyor. Kağıdı verdim diye galiba. Buradakiler benden beter. Olur olmaz her şeye "Thank you", "Sorry" diyorlar. Kuş gibi ferahlamış bir şekilde yemekhanenin yolunu tutuyorum. Açım! Ardından 2 saat kadar uyuyor, kendime geliyorum. Akşam biraz Burakla sohbet edip 11 gibi kafeteryaya gidiyorum. Bizim ekip oradaymış. Dışarıya çıkıyoruz. Millet dışarılarda. E, hava 19*C oldu bugün. Ayrılık planlarını yapıyoruz. Hepimiz yakınlarda bir zaman ayrılıyoruz malum. Kamil yarın Türkiyeye gidiyormuş. Nuri öbür gün. Hasan bu aralar. Facebooktan görüşürüz diyorlar. O sırada facebook sapığına geliyor konu. Arkadaşlar cep telefonlarını yazmışlar profillerine. Bir Türk kızı da almış bunların 3ünü arayıp arayıp sapıklık yapıyormuş. Üç dil bilen modern sapık diyorlar kıza. Türkçe, İngilizce, Fransızca. Hepsini de konuşuyor. Vay be! Siz siz olun, telefonunuzu yazmayın profilinizde :) Odaya gelip okulun ders sistemine girdiğimde JCI final notumu görüyorum: 87! Harika! Bu dersten de geçtim yani. Vermem gereken 2 dersi de vermiş durumdayım şu halde. Yani ben mezun muyum? Umarım...

18 Nisan 2009, Cumartesi
Kalacak yer ayarlayamadığım, kendimi de iyi hissetmediğim için Montreale gidemiyorum. Planlarımda oraya gitmek vardı bugün. Onun yerine odayı toparlıyor, atılacakları atıyorum. Toparlanmanın zamanı geliyor. Dönüşe 10 gün kaldı. Çekmecemi açtığımda onlarca fiş görüyorum. Hepsini saklamıştım. Zorunlu olarak aldığım Bilgisayar ve fotoğraf makinesini çıkartırsak 1700 YTL (tabii YTLnin kalktığının gündüzünde ben Türkiyede değildim, hep YTL diyorum hala) kadar para harcamışım 3,5 ayda. Bunda nevresim, saç kurutma makinesi, traş makinesi, mutfak eşyaları gibi nispeten pahalı şeylerin, aç gözlülük yapıp zamanında tüketemeyip çürüttüğüm gıdaların etkisi var tabii. Bir de İstanbul marketten yaptığım $158lık alışverişin!


Share: FacebookGoogle+Email


comments powered by Disqus