Category: Türkçe

Date:

Daha önce söylemiş olduğum üzere 3 din dersinin %45lik projesi için bir dini ayine katılıp bazı sorulara cevap vermemiz, bunları rapor halinde sunmamız gerekiyordu. Ben de okuldan 1,5 km ötedeki bir kiliseye gitmeye karar verdim. En yakını buydu, ayrıca sabah 9 ve 11de olmak üzere iki adet ayin seçenekleri vardı.

22 Şubat 2009, Pazar

Anca uyanabildiğim için 11dekine yetişmek üzere hazırlanıyor ve çıkıyorum. Hava fena değil (0*C felandı galiba). Kar yağdığı için her taraf bembeyaz olmuş tekrar. Hızlı adımlarla gidiyorum. Yol üzerinde Amerikan tarzı 1-2 katlı evler mevcut. Sanırım hep arka bahçeleri var. Ön bahçeleri genelde sınırlı. Kilisenin sokağını ararken yol kenarında eve hiç benzemeyen, taş tuğla desenli, eve göre nispeten büyük bir bina çıkıyor. "Aha" diyorum. "Kilise bu olmalı! Ama bahçesi, çanı, haçı felan yok bunun. Ne biçim kilise ya?" derken kilisenin adının yazılı olduğunu görüyorum. Protestan / Evangelical dalı olan Wesleyan mezhebinin bir kilisesi. Kapısından içeriye girdiğimde merdiven koridorunda olduğumu görüyorum. İnsanlar aşağıdan gelip yukarıya çıkıyorlar. Beni hafif kirli sakallı bir adam karşılıyor.

Adam: "Merhaba, nasıl yardımcı olabilirim?"
Ben: "Merhaba, ben öğrenciyim ve araştırma projem üzerinde çalışıyorum. Ayininizi incelemek üzere geldim."
Adam: "Oo, hoş geldiniz, yukarı kata çıkıp keyfinize bakın. Nerelisiniz? Adınız ne?"
Ben: "Türkiyedenim. Adım Emre. Ayin yukarıda mıydı dediniz?"
Adam: "Ooo, Türkiye. Evet yukarıya çıkalım".

Çıktığımızda misafirlere broşür vermek üzere bekleyen 2 kişi var kapıda. Bir adet broşür alıyorum. Hoş geldiniz diyorlar, içeriye geçiyorum. Olan biteni daha iyi görebilmek için önlerden 3-4. sıraya oturuyorum. Keşke daha arkalara oturup insanları izleseymişim. Önüme pek insan oturmadığı için ne yapılması gerektiğini göremiyorum. Kabak gibi ortada kaldık iyi mi! İnsanlar hazırlanırken ben de içeriyi gözden geçiriyorum. Raporda detaylıca yazmam lazım. Ajan gibi hissediyorum kendimi. :) Duvarlarda hiç dekor yok. Tamamen ahşap içeriden görünen kısımlar. Dekor eksikliği ortamın ihtişamlı bir etki vermesini engelliyor. Hani eski kiliselerde görkemli bir hava olur ya, işte o pek yok. Sanki öylesine toplanmaya gelmiş insanlar. Camlar buzlu cam. İçeriye ışık geliyor ancak insanlar dışarıyı gözlemleyemiyorlar. Sonradan öğreniyorum ki Protestanlarda böyleymiş. Daha rahat adamlar. Birçok kural geçersiz burada. Öyle mum, antik şeyler felan da yok. Bir sahne var. Sahnede nota okumak için 2 LCD ekran, 1 flüt, bir gitar, bir elektro gitar, sahnenin hemen yanında ise piyano ve bateri var. İçeride yaklaşık 20×2=40 bank var. Önümde kutsal kitapları ve şarkı kitabı, ayrıca geri bildirim için kağıt kalem mevcut.

Yaklaşık 60 insan var içeride. Çoğu bayan. Katılımcılarda 20-30 ve 50-60 yaşlar arasında yoğunlaşma var. Genelde beyaz tenliler. Pek göçmen yok. Elektro gitarcı zenci ancak. Bebek ve çocuklar da mevcut. Kimileri korkmuş, kimileri eşlik ediyor ayine. Papaz kılıklı birisini göremiyorum ayinin başlamasıyla. Hepsi normal kıyafetler giyinmişler. 1 adam sanırım bunların liderleri. 2 kadın da katkıda bulunuyor ayine. Ayin vaaz+şarkı+vaaz+şarkı+... şeklinde sürüyor. Şarkıları eğlenceli. Genelde "Tanrı bizi seviyorken neden umutsuzluğa kapılalım?" temalı hareketli şarkılar. Şarkıları söylerken herkes ayağa kalkıyor. Ben de ayıp olmasın diye hasta hasta kalkıyorum. Otur kalk otur kalk dizlerim aşınıyor ya! Önce 1 numara adamımız hoşgeldiniz diyor. Sonra etkinlik duyuruları yapılıyor. Ukraynaya misyoner ekibi hazırlanıyormuş. Vay vay vay. Ben de mi gitsem ne :P Neyse, sulanmayalım. Sonra bir kadın bir sandalye çekip önümüzde Lent denilen 40 günlük dönemi anlatıyor. Bu dönemde oruç tutuluyor, hayırseverlik yapılıyormuş. Sonra kutsal kitaplarından bazı parçaları okuyorlar. Konu Hz. İsanın dağ başı deneyimleri. Bilseler bu anlatılanların hepsi yazmaca... (Sonradan derste işleyince öğreniyorum, biliyorlar ama buna rağmen inanıyorlarmış) Komik geliyor adamın anlattığı şeylere inandığını düşünmek. He, her birisinin arasında dediğim gibi şarkı var. Şarkı sözleri projeksiyonla dev perdelere yansıtılıyor ki bilmeyenler eşlik edebilsin. Bazı şarkılarda şarkı kitabını açıp notalara bakarak şarkı söyleniyor. Adamlar iyi eğleniyor he :D Bir ara herkes yanındakiyle tanışsın deniyor. Önden parça okuyan kadın gelip "Türkiyeden geliyordunuz, değil mi? Hoşgeldiniz" diyor. Şoklardayım, eee "Organize işler bunlar". Sonra içerisinde sepet olan bir mektubu dolaştırıyorlar aralarında. Bana veriyorlar. Napacağım ben bunu derken yanındakine ver diyor kadın. Veriyorum, "Büyülü felan değil, di mi?" diye tırsarak (Neyse, şu ana kadar bir şey olmadı.). Şimdi duygusal anlar vakti. Bir şarkı ardından 1 numaramız (papaz diyesim gelmiyor ama hadi bundan sonra papaz olsun) sahnenin yanındaki koca haç işaretine geliyor ve duygusal sözler söylüyor. Herkesi sahne önündeki çite çağırıyorlar. Bazı insanlar geliyor ve çitin üzerine kollarını koyup başlarını eğiyor, çit kontenjanının dolmasıyla da dua etmeye başlıyorlar. Toplu duaları da oluyor. Birisi ameliyat oluyormuş. Ona da dua etmek lazım tabi. Sonra tekrar şarkı söylüyorlar. Bakıyorum ki bitiyor ayin. Herkes hazırlanmaya başlıyor. O sırada beni ilk karşılayan (sonradan baş gitarcı olduğunu gördüğüm) adamla (galiba - ya da ben korkup öyle hayal ettim) göz göze geliyoruz ve misyoner çalışmaların odağı olmamak için apar topar kaçıyorum. Misyon tamamlandı! :D


Share: FacebookGoogle+Email


comments powered by Disqus