Category: Türkçe

Date:

Bu aralar ilgi alanlarımdan birisini malum Domuz Gribi oluşturmakta. Bu konuda oldukça uzun araştırmalar yaptım ve elde edindiğim bilgileri paylaşmak istedim. Doktor olmadığım için bu bilgileri bir de kendi doktorunuza sormakta fayda var. Ayrıca hata varsa lütfen düzeltin. Yazı teşhis/tedaviden ziyade önlem ve sağlık desteği amacı taşımaktadır. Sorumluluk kabul edilmez :)

Domuz Gribi Nedir?

Domuz gribi, H1N1 virüs grubunun yeni nesil bir üyesidir ve Nisan 2009da ortaya çıkmıştır. Bu gruba ait eski nesil virüsler özellikle 1918, 1957 ve 1976 yıllarında salgına sebebiyet vermiştir. İlk salgın 50 Milyon ölümle sonuçlansa da 1976 yılındaki salgında çok az sayıda kayıp olmuştur. Kayıpların çoğu da yapılan aşıların yan etkilerinden kaynaklanmaktadır. Yeni nesil domuz gribinin 8 Geni mevcuttur. Bu genler Domuz, Kuş ve İnsan griplerinde bulunan genlerin bir karmasıdır. Bulaşıcılığı uzun yıllardır görülen H3N2 mevsimsel gribine göre çok daha fazla olmasına karşın ölümcüllüğü çok daha düşüktür. Çoğu kişinin ayakta atlatabildiği Domuz gribinin tehlikeli olarak görülmesinin sebebi ise mutasyona uğramaya en çok meyilli olan genlerden oluşuyor olması ve mutasyona uğradığında daha ölümcül olabileceği endişesi.

Şu haliyle domuz gribinin görüldüğü kadarıyla 2 tür öldürme yöntemi var:

  1. Bağışıklığı zayıf insanlarda bağışıklığı daha da zayıflatarak aynı anda zatürreye sebebiyet vererek.
  2. Bağışıklığı kuvvetli insanların (özellikle gençlerin) virüse aşırı tepki vererek Sitokin fırtınası oluşturmasına sebep olarak.

Sitokin Fırtınası

(Cytokine Storm)

Gündemde olan Domuz ve Kuş gribinin bazı hastalarda sebebiyet verebildiği komplikasyondur. Virüs vücuda girdiğinde bağışıklık sistemi dengesiz bir şekilde savunma hücreleri (sitokin) hazırlamaya başlar. O kadar fazla hücre üretilir ki sıvı formu oluşturan bu hücreler akciğerlere hücum eder. Akciğerlerin sıvıyla dolması sebebiyle nefes almak zorlaşır ve ölüme sebebiyet verebilir. Bu olay oldukça az kişide meydana gelmektedir. Buradaki yazıya göre TNF-alpha, IL-6, IFN-gamma, IP-10, IFN-beta türü hücrelerin azaltılması teoride sitokin fırtınasını dindirmeye yardımcı olabilirmiş. Aşağıdaki gıdalar bu fırtınayı dindirebilecek maddeleri içeriyor:

  • Yeşil Çay
  • Siyah Çay
  • Quercetin
  • Nar suyu
  • Resveratrol içeren maddeler (kırmızı/siyah üzüm çekirdeği)
  • Zerdeçal
  • Kara biber
  • Çiğ, rendelenmiş sarımsak (1 saat içerisinde tüketilmeli)
  • Kırmızı palmiye yağı
  • Vitamin E
  • Hindistan Cevizi yağı
  • Vitamin D3 (aşırıya kaçmadan)

Maddeler arasında üzüm çekirdeğinin aynı zamanda kan basıncını arttırıcı etkisi var. Halbuki sitokin fırtınası geçiren kişilere kan basıncını düşürücü ilaçlar verdiklerini, böylelikle ciğerlere dolan sitokin miktarının azaltıldığını okumuştum. Burada bir tezat var. Birisi aydınlatırsa sevinirim.

Bununla birlikte Balık ve Zeytin yağının hem olumlu hem de olumsuz sonuç verebildiği görülmüş. Çikolata ve şeker içeren ürünler (örn: bal) ise bu fırtınayı destekleyecek nitelikle maddeler içeriyor. Herkesin bağışıklık sistemini kuvvetlendirmesi için tavsiye ettiği Ekinezyanın ise bu fırtınaya sebep olan hücrelerin üretimini desteklemekte, yani zararlı olduğuna dair iddialar var ancak kesin bir sonuç mevcut değil. Ek olarak allerjik durumlarınız varsa mümkün olduğunca allerjenlerden uzak durun. Çünkü allerjik reaksiyonlar sitokin fırtınası gibi vücudun aşırı tepki vermesi sonucu oluşur.

Kaynaklarda antiviral olarak Yeşil Çay, sarımsak, kabuğuyla beraber taze sıkılmış elma suyunun adı geçerken Vitamin C virüslerin çoğalmasını engellemekte. Eğer meyvelerin yanında takviye C vitamini alıyorsanız Çinko ile birlikte almak C vitaminin emilimini kolaylaştırmakta. Ancak çinkonun fazlası zararlı. Uygun dozajı tutturmak gerek.

Kefir bağışıklığı kuvvetlendirmekte ancak sitokin fırtınası ile ilişkisine dair bir araştırma yapılmamış.

Okul doktorumun tavsiye ettiği, İmuneks adıyla piyasada bulunan beta-glukan maddesinin de bağışıklık sistemini düzenleyici olduğuna dair bulgular edindim. Buna rağmen sitokin fırtınasına sebep olabilir diye kaçınılmalı diyenler de var. Görünüşe göre bilimsel bir araştırma mevcut değil.

Belirtileri

Mevsimsel grip ile benzer belirtilere sahiptir. Başka bir hastalık sebebiyle olmayan ve koltukaltı 38°C’den yüksek ateşle birlikte aşağıdaki belirtilerin görülmesi H1N1 şüphe sebebidir:

  • Boğaz ağrısı
  • Yaygın vücut ağrısı
  • Öksürük
  • Basağrısı
  • Burun akıntısı
  • Solunum güçlüğü
  • Kusma
  • İshal
  • Boğaz ağrısı
  • Yaygın vücut ağrısı
  • Kuru Öksürük
  • Baş ağrısı
  • Burun akıntısı
  • Solunum güçlüğü
  • Kusma
  • İshal

Burada kuru öksürük en ayırt edici özelliklerden birisi. Ancak şöyle bir ihtimal daha var. Aynı anda başka bir enfeksiyon daha kapılmışsa ve o enfeksiyon balgamlı öksürüğe sebebiyet veriyorsa bu durum sizi aldatabilir. Dolayısıyla "öksürüğüm kuru değil, balgamlı o yüzden domuz gribi değilim" demek çok doğru değil.

Normalde 3 günü geçen ateş durumunda sağlık kuruluşlarına başvurulması tavsiye ediliyor ancak antiviral tedavi, belirtilerin ilk 2 günü içerisinde kullanıldığında en etkilidir. Dolayısıyla yüksek şüphe halinde 3 günü beklememekte fayda olabilir. Şu anda DSÖnün bildirisine göre dünyadaki griplerin %99.9u H1N1 ve bu hastalıklar bir antiviral olan Tamiflu ile tedavi edilmeli. Ancak pratikte bu çok da doğru değil. Polonyada geçen hafta açıklanan rakamlara göre yaklaşık 170,000 grip hastasının sadece 300e yakını H1N1 idi. Türkiyedeki doktorlar da mevsimsel gribin hala mevcut olduğunu söylemekte. Dolayısıyla Japonyada beyne zarar verdiği sebebiyle yasaklanan Tamiflu ilacının bu koşullar altında doktora gitmeden kullanılması çok da doğru değil. Ancak risk gruplarının şüphe halinde koruyucu amaçla 1 kapsül kullanabileceği belirtiliyor. Ayrıca kafaya göre antibiyotik kullanımından da kaçınılmalı. Aksi takdirde virüsle birlikte gelişen bir bakteriyel hastalık antibiyotiklere direnç kazanmış olduğu için tedaviye cevap vermeyebilir. H1N1 hastası olunması durumunda Aspirin kullanmaktan kaçınmalı.

Hastaneye yatmayı gerektiren ciddi belirtiler:

  • Solunum güçlüğü
  • Göğüs ağrısı
  • Bilinç bulanıklığı
  • Genel durumda bozulma
  • Beş günden uzun süren ates
  • Ciddi ve sürekli kusma
  • Morarma

Fiziksel Korunma

Öncelikle fiziksel olarak kendimizi korumalıyız. Bunun ilk adımı herkesin dediği gibi bol bol elleri yıkamak, elleri yüze sürmemek. Virüs göz, burun ve ağızdan bulaşıyor. Hapşırmak ve öksürmek ile ortama çok sayıda virüs yayılacağından hapşıran/öksüren birisini gördüğünüz anda oradan uzaklaşmak iyi bir fikir olabilir. Cerrahi maskelerin koruyuculuğu oldukça düşük. Bu tür maskeler daha çok hasta olan insanlar virüsü etrafa saçmasınlar diye kullanılıyor. Öte yandan sağlıklı insanların da bir miktar koruma sağlaması amacıyla bu maskeleri riskli ortamlarda takmaları tavsiye edilse de bu maskelere güvenilmemeli. Maskeler nemlendiği zaman koruyuculuğunu kaybettiği için birkaç saatten fazla kullanılmamalı, maskeler ellenmemeli. Daha iyi koruma isteniyorsa N-95 türü maskeler kullanılmalı. Bunlar çok daha iyi koruma sağlıyorlar.

Mümkün olduğunca havadar ortamlarda bulunmalı, kalabalık ortamlardan kaçınmalı. Tokalaşma, sarılma, öpme gibi alışkanlıklardan uzak durmalı. Mümkün olduğunca güneş alan ortamlarda bulunmalı. Çünkü güneşin yaydığı ultraviyole ışınları virüsleri inaktive eder.

Virüsü kapan ve ilk aşamada yok edemeyen birisi 2-3 gün içerisinde etkilerini hissetmeye başlar.Belirtilerin başlamasından 1 gün önce ise fark etmeden etrafına virüsü bulaştırmaya başlamıştır bile. Virüs havada 2 saate kadar asılı kalabilirken sert yüzeylerde 3 güne kadar, mukus tabakası içerisinde ise 17 gün kadar yaşayabilir. Ayrıca aşı olan birçok insan, aşının içerisindeki virüs sebebiyle o hastalığı gerçekten geçirmekte, dolayısıyla etrafına virüs saçmaktadır. Bu yüzden aşı olan insanlara karşı da 3 haftaya kadar tetikte olmalı.

Dezenfekte işlemi

Akşamları eve geldiğinizde tuzlu su ile ağzınızı gargara yapıp yine tuzlu su ile burnunuzu temizleyebilirsiniz. Ayrıca karanfil çiğnemek, adaçayı içmek/gargara yapmak, Okaliptüs buğusu yapmak ağız ve solunum yollarını dezenfekte etmekte faydalıdır (Okaliptus yağını bir litre kaynar suya 6 damla ilave edin ve başınızı suyun kaynadığı kaba doğru uzatın.).

Ayrıca sıcak sıvılar (bitkisel çay, çay, kahve, vs), virüsün yaşayamayacağı bir yer olan mideye inmesini sağlarlar.

Virüs çamaşır suyu, deterjan, sabun ve alkole karşı dayanıksız. Dolayısıyla ortak kullanım alanlarını sık sık çamaşır suyuyla silmek, kişisel eşyaları (çanta vs.) alkollü mendillerle silmek faydalı olacaktır. Ayrıca alkol içermeyen "anti-bakteriyel" ürünler sadece bakterilere etki eder, virüslere değil!

Düzenli Olarak Yapılabilecekler

Temiz havada yapılan sporun/yürüyüşün bağışıklık sistemine çok faydaları var. Gıda olarak ise göğüs yumuşatmak için ıhlamur, boğaz/bademcik ağrısı/dezenfekte işlemi için adaçayı, antiviral etkisi için yeşil çay, akciğerleri kuvvetlendirmek için keçiboynuzu suyu, bağışıklığı kuvvetlendirmek için kahvaltının ardından nar suyu içilebilir, antibiyotik/antiviral etkisi sebebiyle rendelenmiş sarımsak yenebilir. Sarımsağın antibiyotik özelliğini gösteren allicin maddesi sarımsak rendelendiğinde ortaya çıkmaktaymış.

Tüm bunları sadece fikir vermek için yazdım. Elbet hatalı bilgi olabilir, o yüzden kendiniz de bu bilgileri doğrulayın ve doktorunuza danışmadan hareket etmeyin. Malum gıda ve ilaçlar kişiden kişiye farklı etki yapabilmekte ve yukarıda anlattığım bulguların bazıları daha ilk izlenimler. Henüz kesin sonuç elde edilememiş. Sağlıklı günler diliyorum.


Share: FacebookGoogle+Email


comments powered by Disqus